this for escaping w3 validation warning

Vermikültür ve Türkiye

Vermikültür ve Türkiye: Solucanlar ve Vermikompost Hakkında Bir Yazı

hide


Vermikültür ve Türkiye

09
Oca

Vermikültür ve Türkiye

08 Şubat ’14

Solucanlar ve Vermikompost

Savaş Gönen
Savaş Gönen

 

 

 

 

Nüfusu 74 milyonu bulan Türkiye, artık kentsel atıklarını nasıl bertaraf edeceğini daha yapıcı bir biçimde düşünmelidir. Bu anlamda geri dönüşüm, basitçe atıkların tasniflenmesi ve ilgili tesislere gönderilerek ekonomiye yeniden kazandırılması olarak düşünülmemelidir. Yann Arthus-Bertrand’ın yönettiği ve 2009 yapımı Yuva (Home) adlı belgesel filmin de önemle vurguladığı gibi, modern zamanlar artık bunun ötesinde bir sistemi zorunlu kılmaktadır: Sürdürülebilir Geri Dönüşüm.

Atık kavramı genellikle kelime olarak “değersiz” olmakla özdeşleştirilmiştir.

 

Farklı kaynaklar çekirdek bir ailenin mutfağından çıkan yıllık atık miktarını farklı rakamlarla ifade etmektedir. Aslında miktar pek de önemli değildir. Önemli olan, atıkların nasıl değerlendirildiğidir. Atık kavramı genellikle kelime olarak “değersiz” olmakla özdeşleştirilmiştir. Oysa yaşamsal öneme sahiptir ve oldukça da “değerli”dir.

Görece olarak kırsal kesimlerde, özellikle de geçimini hayvancılıkla  sağlayan köy ve/veya kasabalarda yaşayanlar, bilerek ya da bilmeyerek evsel organik atıklarını tekrar doğaya teslim etmektedirler. Mutfaktan çıkan her türlü organik atığı, çoğunlukla beslemekte oldukları hayvanlara yem olarak vermektedirler. Daha küçük yerleşim yerlerinde ise, düzenli bir çop depolama alanı olmadığından organik evsel atıklar tarla ve/veya bahçelere atılmaktadır. Bu da bir nevi doğal kompostlama sayılabilir. Netice olarak, her iki durumda da söz konusu atıkların çöp toplama sistemine dahil olmaları engellenmektedir. Bu durum ilk bakışta iyi bir şeydir. Ancak yine de bu dönüşüm bilinçli ve sürdürülebilir bir esasa dayanmadığı için pek verimli sayılmaz. Bununla da kalmaz, çevresel zararları da bünyesinde barındırabilmektedir.

.
“Solucanlar Afrika fillerinden daha güçlü ve ekonomi için ineklerden daha önemlidirler.” Charles Darwin

 

vermikultur-ve-turkiye
vermikultur-ve-turkiye

Charles Darwin, “solucanlar Afrika fillerinden daha güçlü ve ekonomi için ineklerden daha önemlidirler”  demektedir. Bu tespit oldukça önemlidir, ancak önemi, sözün söylenmesinden neredeyse yüz yıl kadar sonra anlaşılmıştır. Solucanlar Pascal ve Thoreau gibi filozofların da dikkatini çekmiştir. Buna rağmen, tarımsal alanların beslenmesinde oynadığı rol açısından dünya çapında araştırmacıların dikkatini hemen hemen son bir kaç on yılda çekebilmiştir. Ancak yine de önemli olan, geç de olsa, dünya sakinlerinden sadece birisi olan insanların neden olduğu organik atıkların solucanlar sayesinde ekosisteme geri kazandırılabileceğinin anlaşılmış olmasıdır.

Atıkların sürüdürülebilir bir biçimde geri dönüşüm projelerine dahil edilmesi ve solucanları kullanılarak bu atıklardan değerli gübre elde edilmesi faaliyetlerinin tümüne genel olarak Vermikültür denmektedir. Bunu Türkçe nasıl söyleyebiliriz; sanırım en yakın tabiriyle Solucanekin denebilir.  Solucanların, kültüre alınarak “değersiz atıklardan” “değerli gübre” ve/veya “kompost” elde etmenin en doğal, en pratik ve en zevkli yoludur. Hani coğrafya kitaplarında hep yazılır ya, bir santimetre toprağın oluşması milyonlarca yıl sürmektedir, diye… İşte Vermikültür size sadece bir kaç ay içinde o muhteşem toprağı gözle görünür bir biçimde sunmaktadır. Deyim yerinde ise bu bir mucizedir.

Doğu’ya giden bir trende, yüzü Batı’ya dönük bir toplum olduğumuz olgusu, Vermikültür konusunda da geçerlidir.

 

Dönelim konumuza… Doğu’ya giden bir trende, yüzü Batı’ya dönük bir toplum olduğumuz olgusu, Vermikültür konusunda da geçerlidir. Bu da pekâla anlaşılır bir şeydir aslında. Çünkü ilk olarak sanayileşen ve eşzamanlı olarak metropol düzeyinde kentleşen Batı, buna endeksli olarak devasa ölçüde kentsel atıkların da yaratıcısı olmuştur. Uçak sanayinin savaş dönemlerinde gelişmesi ironisine benzer bir biçimde doğayı sömürme ve doğal kaynakları tükenebilir hale getirme konusunda bayrağı en önde taşıyan Batı, yarattığı bu soruna çözümü de kendisi bulacaktı elbette.

Bu nedenle, organik atıkların geri dönüşümü ve bunu solucanları kullanarak yapma fikrinin Batı menşeyli olmasına şaşmamak lazım. Ancak Batı bu anlamda kendi söküğünü kendisi dikebilen bir terzi gibidir: 1960’ların “Yeşil Devrim”inden bu yana tarım kimyasallarının aşırı kullanımı, toplum ve çevre pahasına aşırı gıda üretimine neden olmuştur. Bu aşırı gıda üretimi, aynı zamanda aşırı tüketim ve aynı oranda aşırı atık oluşumuna da olanak sağlamıştır.  İşte bugün, bu sorunların en kuvvetli alternetifi olan Vermikültür, yani Solucanekin, yine Batı’nın ürettiği son ve geçer akçe olan tek çözüm gibi görünmektedir.

Madalyonun diğer bir yüzü ve aynı zamanda işin güzel tarafı ise, Vermikültür’ün zaman içinde İsrail’de çölü vahaya dönüştürmeye; Hindistan’da küçük ölçekli çiftçlilerin gübre ihtiyacını karşılamalarına ve ambargo karşısında kimyasal gübre ithalatı yapamayan Küba’da ise solucan gübresi üretiminin enstitüler düzeyinde bir devlet politikası haline gelmesine neden olmuş olmasıdır. İşte tam da bu noktada sorulması gereken soru şudur: Türkiye bu işin neresindedir?

Türkiye, vermikültür endüstrisine girmek için çok geç kalmış olmakla beraber, hızla yol almaktadır.

 

İlk Vermikültür çalışmaları girişiminin üzerinden neredeyse 10 yıla yakın bir zaman geçmiştir. Türkiye’deki ilk girişim Antalya’lı bir iş adamı olan Ali Nazmi Acar tarafından yapılmıştı. (Bu konuda yine Milliyette yayınlanan bir haber için lütfen tıklayınız.) Şimdi ise irili ufaklı birçok girişimci gelecek için umut vaadetmenin ötesine gitmektedir. Edirne, İstanbul, Burdur vd… illerde kurulmuş ve kurulma aşamasında olan birçok solucan çiftliği mevcuttur. Ayrıca Vermikültür, çeşitli sosyal projelere ve Tübitak destekli okul projelerine de konu olmaktadır. Bunlar oldukça güzel haberler…

Üzücü olan bir nokta, Vermikültür’ün dünyadaki gelişimine büyük oranda katkı sağlayan akademik çalışma ve desteklerin Türkiye’de neredeyse yok denecek kazar az olmasıdır. Var olan, olması gerekenin yanında yok hükmündedir. Organik madde oranı 10%’un altında olan ve kimyasal gübrede ise neredeyse 90%’dan fazla dışa bağımlı olan Türkiye’de akademik ilgi neden zayıftır? Haliyle akademik bilgi açısından da dışa bağımlı olmayı sürdürmekteyiz. Buna da şaşmamak lazım!

Türkiye’de Vermikültür çalışmaları ve bunların tarımsal faaliyetlere yansıması tamamen özel sektör ve bireysel web sitesi sahiplerinin çaba ve emeklerine endekslidir.

 

Türkiye’de Vermikültür çalışmaları ve bunların tarımsal faaliyetlere yansıması tamamen özel sektör ve bireysel web sitesi sahiplerinin çaba ve emeklerine endekslidir. Oysa en azından organomineral gübre yönetmeliğine benzer, ancak daha detaylı ve piyasa belirleyici yasalar çıkartılabilir. Daha da önemlisi devlet tarafından bu konuya doğrudan hibe desteği ve kredilerin verilmesini sağlamak gibi en temel girişimler yapılabilir. Bu tür faaliyetler, imkansız olmadığı gibi bizlere geleceğimizi vaateden temel hizmetlerdendir.

Mevcut durumda solucanların kullanılmasıyla gübre elde etme girişimleri, en temelde hayvansal atıkların ve kısmen de evsel atıkların kullanılmasıyla mümkün olmaktadır. Ancak bu anlamda ham madde girişi olarak kullanılan bir diğer önemli kaynak da kentsel çöp alanlarında toplanan organik kentsel atıklardır. Bu atık türüne sadece bir ham madde kaynağı olarak yaklaşılmamalıdır. Çünkü ondan daha da önemli olan şey, dönüştürülerek ortadan kaldırılmasının sağlayacağı faydalardır. İşte tam da bu noktada vermikültürün önemi gündeme gelmektedir. Ancak Türkiye henüz bu aşamaya gelememiştir.

Oysa dünya bu konuda çok ciddi adımlar atmış bulunmaktadır. Örneğin Avustralya örneğine bakıldığında Vermikültür endüstrisine sonradan dahil olan Avustralya bugün oldukça ciddi aşamalar kaydetmiştir. Daha da önemlisi bu konuda oldukça ciddi bir toplumsal bilinç yaratılabilmiştir.

Evsel atıkların toplanması ve taşınması esnasında tüketilen fosil yakıt nedeniyle daha büyük bir karbon ayak izi bırakıyoruz.

 

Atık oluşumuna en basit bakış açısıyla şöyle yaklaşılabilir: Evlerimizde tükettiğimiz her türlü metadan çıkan atıklar önce çöp bidonlarımıza, oradan mahallelerimizdeki çöp konteynırlarına, oradan çöp toplama araçlarına ve nihayetinde çöp toplama sahalarına gitmektedir. Ancak sistemin etkileri burada anlatıldığı kadar basit değildir. Bu atıkların gerek toplanması esnasında ve gerekse de tesis edilmiş özel sahalara yığılması esnasında bir çok zararlı bakterilerin oluştuğu gerçeği unutulmamalıdır. Ayrıca bu atıkların toplanması ve taşınması esnasında tüketilen fosil yakıt sayesinde dünyada bıraktığımız karbon izi de cabasıdır.

Yerinde atık dönüşümüne verilebilecek en güzel örneklerden birisi de, ABD’de bulunan Kuzey Carolina Charlotte Douglas Uluslararası Havalimanı’nın (The Charlotte [N.C.] Douglas International Airport) kurmuş olduğu vermikompost üretim tesisidir. Havalimanı yetkilileri, hergün sayıları binlerce kişiyi bulan yolcuların bıraktığı atıkları solucan gübresine dönüştürerek, normal koşullarda havalimanından çöp sahalarına giden atıkların miktarında 70%’e varan bir azaltma hedefliyorlarmış. Fikir basit, uygulanabilirliği gayet mümkün ve daha da önemlisi, sonuç mükemmel!

Peki, çözüm nedir?

Çözüm, bir yandan kentsel atıkların, kurulacak olan büyük vermikültür tesislerinde kaliteli gübreye dönüştürülmesinin yolunun açılması; diğer yandan da atıkların mümkün oldukça daha evden çıkmadan küçük vermikompost kapları aracılığıyla bireysel kullanımlarımıza yönelik komposta dönüştürülmesinin sağlanması ile mümkün olacaktır.

İlerleyen zamanlarda, gerek bu tür küçük ölçekli ev tipi vermikompost üretimi çabası içinde olan insanlara yönelik konulara ve gerekse de, mümkün oldukça, büyük ölçekli üretim konularına değinmeye çalışacağım. Şimdilik bir ilk yazı olarak bunları söylemekle yetinelim.

Aza kanaat getiren bireyler olmanız dileyiğle…

Sağlıcakla kalınız.

0 comment /